13 Eylül 2010

SİNOPALE 3


Yazı yazmada biraz geç kaldım biliyorum ama tatil dönüşü ben hala normal hayata pek gelemedim sanırım. Ciddi bir tembellik üstümde hala. En ciddi  işim öğrencilerimin notlarını girmek oldu düşünün tembelliği :)
Bu yazıda Sinop'ta daha öncesinde 2 kez yapılmasına rağmen gidemediğim ve ancak 3.cüsüne denk geldiğim Bienalden bahsedeceğim.
3 bienalinde kuratörü (ben de orda öğrendim duyardım sürekli ama :) bienalin sorumlusu) T.Melih Görgün, kendisi aslen Sinop'lu ve doğdu yerlere gerçekten  müthiş bir katkı sağlıyor bence.
Konusu: Gizli Anılar-Kayıp İzler
Amacı: "Kentin görünen ve görünmeyen yönlerinin ele alınmasıyla kent belleğinin algılanmasına ve bu yaşama alanına ait bilginin doğru saptanarak gelecek yıllara kalmasına yönelik olarak düşünülmüş olan bu kavram, tarihsel bağlamda “geçiş alanı” olarak saptanmış bu coğrafyada nelerin “konuşulup” nelerin “konuşulmadığına” dikkat çekmeyi amaçlıyor."
Tarihi  Sinop Hapishanesi merkez alınmış birçok eser orda sergileniyor. Bir de halk kütüphanesi vardı ve orada daha çok videolu ya da görüntülü eserler vardı.
Birçok yerli ve yabancı sanatçı katılmış ve bence oldukça güzel eserler bırakmışlar. 
Bienalin web sitesinden bunlar incelenebilir. http://sinopale.org Ben sadece gerçekten çok dikkatimi çeken birkaç tanesinden bahsedeceğim.
Sinop hapishanesi özellikle Sabahattin Ali ve Aldırma Gönül ile özdeşleşmiş çok eski bir hapishane şimdi ise Müze olarak kullanılıyor. Hatta bir kanalda bir televizyon dizisine de ev sahipliği yapıyor hala devam ediyor mu bilmiyorum. 
Eserler daha çok hapishanenin çocuk koğuşunda konumlandırılmışlar. Girişte Koğuşun camları daha doğrusu eskiden demir çubuklar olan yerde çok beğendiğim bir çalışma vardı, pencereler tamamen Aynaya dönüştürülmüş ve tam ortasında hoparlör var, hapisteki arkadaşlarınıza hangi parçaları söylerdiniz? sorusuna çocukların verdikleri cevaplar ve istedikleri parçaların kendi seslerinden dinletisi vardı ki çok beğendim.
Yine çok dikkatimi çeken bir çalışma Els Vanden Meersch'in Fotoğraf Enstalasyonları'ydı. Bu çalışmada Sanatçı eski ve terk edilmiş (ettirilmiş)  köylerin fotoğraflarını koymuş.1984-2010 yılları aslında Türkiye için gerçekten çok acı bir dönemi simgelemekte ve bitecek gibi de görülmemekte. Doğu Anadolu'yu bilen ve bu konuda da biraz duyarlı biri olarak hislenmiş bir şekilde gezerken yapılan bir espri beni kopardı herşeyden: 3 Sinop genci bu sergiyi gezerken en yaşlı olanı aynen şu cümleyi kurdu: "Laaa bunlardan bende bir sürü vardı bizim köyün resimleri isteseydi ben verirdim." Güldüm ağlanacak yurdum insanına. 

Çünkü aynı tipler biraz evvel dışarıda var olan bir sergi için yaptıkları belden aşağı eapri ile beni dumur etmişlerdi zaten.
Maria Papadimitriu' nun yaptığı Hotel Nokul (ki Nokul hamurlu bir Sinop yiyeceği) hapishanenin ortasındaki otobüsten oluşma bir otel hakkında yaptıkları yorumlardan sonra yanlarından uzaklaşmıştım ancak beni yine yakalamışlardı... Ben içimdeki güzel duyguları kaybetmeden diğer odalara ve sergilere daldım. Daha sonra Kütüphanedeki güzel videolardan oluşma çalışmaları görmeye gittim.
Ertesi akşam ise yine Bienal dahilinde Ziya Azazi'nin "Kor: Ateşin İçinde Tutsak" isimli dans gösterisi muhteşeme yakın bir çalışmaydı.

Böyle bir organizasyon Sinop' a yakıştı ve burdan emeği geçen herkesi tebrik ediyorum ve özellikle Melih Hoca'yı. Bravo hoca memleketine çok büyük bir katkı yapıyor.
Işıkla Kalın H.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

ben bu insanlarla Sinopale 2 de baya kavga etmiştim :) ya o bir şey değil sinema eğitimi almış ve ingilizce öğretmeni gibi eğitimli kişilerde vardı. Hatta ingilizce öğretmeni beni çıldırtmıştı insan beyninin bir sınırı olduğunu söylemişti. Bende sinirlenip baya laf sokmuştum kadına :)